10 Mart 2009 Salı

Merhabalar..Bugün sizlerle çok beğendiğim bir yazıyı paylaşmak istiyorum.:Daha doğrusu şiir..Ünlü edebiyatçımız SEZAİ KARAKOÇ'un MONAROZA adlı şiiri..Ben çok beğendim ve sizlerin'de beğeneceğini ümit ediyorum..Önce yazarımız'ın hayatına bakalım..Sonrasında ise şiirimizi okuyalım..


Sezai Karakoç, 1933 yılında Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde dünyaya gelir. Babası Yasin Efendi’nin koyduğu isim Muhammed Sezai’dir. Nüfus kayıtlarında Ahmet Sezai olarak geçer. Dedeleri, Ergani ve yöresinde oldukça etkin kişilerdendir. Babasının babası Hüseyin efendi, Plevne savaşına katılmış; Gazi Osman Paşa’nın takdirini kazanmıştır. Aile Leventoğulları olarak anılır.

Şairin çocukluğu Ergani, Maden ve Dicle ilçelerinde geçer. Altı yaşında ilkokula başlar ve 1944’te Ergani’de ilkokulu tamamlar. Maraş ortaokuluna parasız yatılı öğrenci olarak kayıt yaptırır.1947 de burayı bitirerek Gaziantep’te yine parasız yatılı lise öğrenimine başlar. Gaziantep lisesinden 1950’de mezun olur. Felsefe okumak istediği için İstanbul’a gider. Fakat babasının arzusu ilahiyat fakültesidir. Kendi parasıyla okuyamayacağını anlayınca, o zaman parasız yatılı kısmı bulunan Siyasal Bilgiler Fakültesi sınavına girer. Sınav sonuçlarını beklerken de Felsefe bölümüne kayıt yaptırır. Eğer sınavı kazanmazsa felsefe eğitimi yapacaktır.



Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanarak başladığı yüksek öğrenimini, 1955’te fakültenin mali şubesinden mezuniyetle tamamlar. Pek çok resmi görevde bulunur. Görevi icabı Anadolu’yu çok gezer ve birçok il, ilçeyi inceleme, tanıma fırsatı bulur. 1960-1961 yıllarında yedek subay olarak askerlik görevini yerine getirdikten sonra görevine kaldığı yerden devam eder. 1965’ten 1973’e kadar birçok kez istifa eder. 1973’ten bu yana da hiçbir resmi görev almaz.

Kurucusu bulunduğu ‘Diriliş Yayınları’ ve ‘Diriliş Dergisi’ ile İstanbul’da hizmete devam eder. 1990 yılında ‘Güller Açan Gül Ağacı’ Amblemiyle Diriliş Partisini (DİRİ-P) kurar. Yedi yıl Partinin Genel Başkanlığını yürütür. Ancak 1997’de iki genel seçime girmedi gerekçesiyle parti kapatılır.

Devlet, millet ve medeniyet kavramlarına farklı boyutlarda anlam yükleyen Sezai Karakoç’un kırkbir yıllık ‘Diriliş’ doktrini etrafında düşünsel alanda bir Diriliş Nesli oluşur.

Şiir, sanat ve düşünce ile yüklü hayatına, çilesine, duygu ve duyarlıklarına değinmek çok da kolay değil. Bunun için büyük bir çalışma gerekir. Kısaca, ‘şiir üslubu bakımından, az çok İkinci Yeni’ye yakın sayılsa da, şiirinde işlediği temalar, inandığı değerler bakımından şiirimizde yeni ve değişik bir sestir’ demek mümkün.

Şiir Kitapları:

Körfez (1959), Şahdamar (1962), Hızır'la Kırk Saat (1967), Sesler (1968), Taha'nın Kitabı (1968), Kıyamet Asisi (1968), Mağara ve Işık (düzyazı şiirler, 1969), Gül Muştusu (1969), Zamana Adanmış Sözler (1970), Ayinler (1977), Leyla ile Mecnun (1981), Ateş Dansı (1987)...


MONAROZA

Mona Roza, siyah güller, ak güller

Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah, senin yüzünden kana batacak

Mona Roza siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

Mona Roza, bugün bende bir hal var

Yağmur iğri iğri düşer toprağa

Ulur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çek

Mona Roza seni görmemeliyim

Bir bakışın ölmem için yetecek

Anla Mona Roza, ben bir deliyim

Açma pencereni perdeleri çek...

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

Bende çıkar güneş aydınlığa

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

Seni hatırlatıyor her zaman bana

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

Işıksız ruhumu sallar da durur

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi

Ellerinden belli oluyor bir kadın

Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin ellerin ve parmakların

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Saat onikidir söndü lambalar

Uyu da turnalar girsin rüyana

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Akşamları gelir incir kuşları

Konar bahçenin incirlerine

Kiminin rengi ak, kimisi sarı

Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine

Akşamları gelir incir kuşları

Ki ben Mona Roza bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

O masum bakışlar su kenarında

Ki ben Mona Roza bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Henüz dinlemedin benden türküler

Benim aşkım sığmaz öyle her saza

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Artık inan bana muhacir kızı

Dinle ve kabul et itirafımı

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

Alev alev sardı her tarafımı

Artık inan bana muhacir kızı

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

Bir gün gözlerimin ta içine bak

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Altın bilezikler o kokulu ten

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

Bir tüy ki kapalı gece ve güne

Altın bilezikler o kokulu ten

Mona Roza siyah güller, ak güller

Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!

Mona Roza siyah güller, ak güller

25 Şubat 2009 Çarşamba


Merhabalar..Uzun bir aradan sonra tekrar bloguma sizede yararı olacağını düşündüğüm birkaç bilgi sunacak sonunada ufacık bir şiir ekleyerek kendimi ifade edeceğim..

Bir çoğunuz sanıyorum annem sayesinde biliyorsunuzdur ki ben bilgisayar programlama,site tasarımı üzerine diplomalı bir insanım..Ve bu özelliğimi sizlerle artık paylaşmanın zamanı geldi diye düşünüyüroum..Bilgisayar günümüzün en önemli teknolojik araçlarından biri..Hatta aracı diyebilirim..Ve birçok insan bilgisayar bozulduğunda veya bir hata olduğunda ilk iş bir bilgisayarcıya gider ve buda yüklü bir miktar para demektir..Bende sizi bu dertten azda olsa kurtarmak için bu yazıyı yayınlıyorum..Size hangi konularda yardım edebilirim;

1-)BİLGİSAYAR'DA VİRÜS VARSA
2-)BİLGİSAYARINIZ YAVAŞSA
3-)SİTENİZDE VEYA BLOGUNUZDA NİR HASAR YADA SORUN BULUNUYORSA
4-)BİLGİSAYARINIZ İÇİN YARARLI PROGRAMLARA İHTİYACINIZ VARSA
5-)WEB TARAYICISI SORUNLARINIZDA
6-)BLOGUNUZA GÖRSEL ŞEKİLLER VERMEK İSTEDİĞİNİZDE
7-)ŞEKİLLİ VE GÜZEL RESİMLER YAPMAK İSTEDİĞİNİZDE
8-)1001 ÇEŞİT YAZI TİPİ İLE BLOG RESİMLERİNİZİ SÜSLENDİRMEK İSTEDİĞİNİZDE

Ve bunun gibi daha bir çok konuda sizlere yardım ederim..Sorunlarınızda benimle blogunuz üzerinden bloguma yazarak sorun hakkında bilgi verirseniz sizlere yardım etmekten onur ve şeref duyarım..Hepinize En içten Dileklerimle Sevgilerimi Yolluyorum..
BELKİ KONUMUZLA ALAKASI YOK AMA BEN TÜM ANNELERE VE KENDİ ANNEME BİR ŞİİR ARMAĞAN ETMEK İSTİYORUM..




Anne gökte bir ışık, anne parlak bir yıldız
Anne yoklukta bir düş, ayda bir yaldız
Anne tutunulan bir dal, dertlerin garip çizgisi
Anne gözümdeki yaşların bir virane dizgisi

Anne güllerin bezemesi, gülden deste
Anne sözümde tutuklu, tarifsiz beste
Anne yanar yürek, can bitkin kafeste
Anne hasret bağırda, anne içimde aheste

Anne ızdırabın adresi mahzun yüzün
Anne baharda mazlum, hazanda güzün
Anne çilemde dolmuş ağlar gözün
Anne bahtımda yazılı merhamet sözün

Anne ayağı altında cennet dizilmiş
Anne yavruya hasret ekilmiş
Anne gül gözlerin gene üzülmüş
Anne hasretine dağlar çözülmüş

Anne gene üzdüler mı seni boynun bükük
Anne dur gökler ağlayacak halin çökük
Anne ümidimde bahtım yırtık sökük
Anne halinde öyle bir naz ki nazlar dökük

Anne kıymeti bilinmeyen ey kutsal güzel
Anne ey kalbin attığı sevgide özel
Anne saçlarımı okşayan şefkatten bir el
Anne versem ömrümü sana olur mu bedel

Anne zahmetim karnında başladı sana
Anne çocukken neler yaptım anlatır mısın bana
Anne nasıl veririm hakkını beni anlasana
Anne çöl misali susuzum özlemine kalbim nasıl kana

Anne kaç kere aç kaldın biz yiyelim diye
Anne kaç gününü sana zindan ettik
Anne uykunu aldık mı gözlerinden
Anne kaç gece sardın bizi sabahın ışığına

Anne biliyorum saysan bitmez zahmetin şefkatin
Anne gücüm yetmez satsam dünyayı olmaz bedelin
Anne alsam seni taşısam yüreğimde lime lime
Anne hakkın ödenmez tek kelime

Anne vursam prangaları gökkuşağına
Anne dağlar devirsem kucağına
Anne güller diksem ocağına
Anne altınlar dizsem bucağına

Anne yetmez sana yetmez
Anne sen rahmetsin
Anne sen özlemsin
Anne sen en güzelsin
Anne gözümde pınar
Anne içimde damar
Anne acılar yamar

Anne sen var ya bitmeyen dizgi
Anne çatlattın ahengi
Anne sildin güzeli rengi
Anne taçsız sultanım
Anne derdim dermanım
Anne cennet fermanım

Anne lalezar, anne güldeste
Anne en güzel şiir, en güzel beste
Anne kalbimde uhde
Anne dudaklarımda buse
Anne kulak ver bu sese
Anne bak yanan nefese
Anne kuşun çırpınıyor, sığmaz kafese

Anne, anne, gül yüzlüm anne
Anne, anne, canım anne
Kıyamadığım rahmetim anne
Sevgisi bambaşka, benim şefkat denizim anne

9 Şubat 2009 Pazartesi

BİRAZCIK EDEBİYAT VE ŞİİR..BENİM UZMANLIK ALANIM :)




HERŞEY YERLİ YERİNDE


Her Şey Yerli Yerinde Her şey yerli yerinde; havuz başında servi Bir dolap gıcırdıyor uzaklarda durmadan, Eşya aksetmiş gibi tılsımlı bir uykudan, Sarmaşıklar ve böcek sesleri sarmış evi Her şey yerli yerinde; masa, sürahi, bardak, Serpilen aydınlıkta dalların arasından Büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyor zaman Sessizlik dökülüyor bir yerde yaprak yaprak. Biliyorum gölgede senin uyuduğunu Bir deniz mağarası kadar kuytu ve serin Hazların aleminde yumulmuş kirpiklerin Yüzünde bir tebessüm bu ağır öğle sonu. Belki rüyalarındır bu taze açmış güller, Bu yumuşak aydınlık dalların tepesinde, Bitmeyen aşk türkusü kumruların sesinde, Rüyası ömrümüzün çünkü eşyaya siner. Her şey yerli yerinde; bir dolap uzaklarda Azapta bir ruh gibi gıcırdıyor durmadan, Bir şeyler hatırlıyor belki maceramızdan Kuru güz yaprakları uçuşuyor rüzgarda.

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN


BEN HAYATTA EN ÇOK BABAMI SEVDİM

Ben hayatta en çok babamı sevdim Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk Çarpık bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek Nasıl koşarsa ardından bir devin O çapkın babamı ben öyle sevdim Bilmezdi ki oturduğumuz semti Geldi mi de gidici - hep, hep acele işi Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi Atlastan bakardım nereye gitti Öyle öyle ezber ettim gurbeti Sevinçten uçardım hasta oldum mu, Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a Bi helallaşmak ister elbet , diğ'mi oğluyla! Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu, Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu, En son teftişine çıkana değin Koştururken ardından o uçmaktaki devin, Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için Açıldı nefesim, fikrim, canevim Hayatta ben en çok babamı sevdim

CAN YÜCEL

4 Şubat 2009 Çarşamba

SEVGİLİLER GÜNÜ İLE İLGİLİ KOMİK BİRKAÇ DİYALOG :)




Ben anlamıyorum bir türlü...
- Neyi anlamıyorsun canımın içi?
- 'Anneler Günü' olsun, 'Babalar Günü' olsun ve hatta 'Sevgililer Günü' olsun, bunlar hep dünya ticaretini yönlendirenlerin bize dayattığı ve tüketimi pompalamaya yönelik şeyler...
- Yani?
- Yani demem o ki, bütün bunların arkasında Amerika'da yaşayan para babaları var. Hatta belki de uzaylılar var. Onlar istiyor diye 'Sevgililer Günü'nde alışveriş yapıcam, para harcıycam yani, öyle mi?
- Harcamıycak mısın yani?
- Harcamıycam tabii... Bende onlara para kaptıracak göz var mı Cansu? Sana sevgimi söyleyeceğim diye onlar zengin olacaklar öyle mi? Yemezler yedirmezler...
- Yani sen bana bugün hediye falan almadın, yanlış anlamıyorsam...
- Almadım tabii nar tanem, nur tanem. Yanaklarından öperim olur biter...
- Onu da yapmana gerek yok çünkü bu ilişki burada bitti... Elveda salak komplocan... Bu ilişkinin niye bittiğini de git o para baronlarına sor, e mi?
- Ama...
- Ama ya... Baaaay... Xd





- Hayatııııım... - Ne var Allah'ın cezası yine ne var? Bulaşık yıkıyorum, mutfaktayım, ne var?! - Beni akşam yemeğe bekleme... Bugün 'Sevgililer Günü' biliyorsun, bu özel ve güzel günü sevgilimle dışarıda kutlıycaz... - Boyun devrilsin İsmail. Allah seni bildiği gibi yapsın İsmail. Aldattığın gibi bir de dalga geçiyorsun... - Nooldu niye dellendin hayatım?- Bir de utanmadan soruyo... 'Sevgililer Günü'nde sevgilinle geçiriyorsun bir de utanmadan bunu bana söylüyosun... - Bu kadın milletine de yaranılmıyor. Hanımlar günü demiyor ki, 'Sevgililer Günü' diyor hayatım... Amaaaan... Güzel güzel söyleyelim, kibar olalım dedik yine yaranamadık.


- Aşkıııım, bir taneeeem... 'Sevgililer Günü'n kutlu olsun canııım - Bunlar ne Niyazi?- Çiçek Şebnem. Aşkımızın çiçekleri. - Offf of... Peki ya o elindeki kutu ne? - Haa o mu? O da hediyen. - Çiçek almışsın ya... - Hiç olur mu? Bir iki küçük çiçek, sana olan aşkımı nasıl simgeleyecek? Ama şu pırlanta küpeler... - Yeter yaaaa... Yeter... Bir gün de unut be adam. Bir gün bir tarihi atla. Bir gün beni ihmal et. Yok yok... Milletin karısı, sevgilisi ne güzel kavga sebepleri çıkarıyor, sen bana bu zevki çok görüyorsun Niyazi.- Neden bu kadar asabisin Şebnem?! Anladııım... Hay eşek kafam! Nasıl da unuttum?! Bugün ilk kez beraber baş başa yemek yiyişimizin üçüncü yıl dönümü... Ben unuttum, sen ona kızdın. Dur ben sana hemen bir hediye alayım da geleyim. Affet beni Şebnemim



3 Şubat 2009 Salı

YENİ MİMİM





Gülhan ablam tarafından yollanan mimi cevaplıyorum...Mim kitap ile ilgili...En yakınımızda bulunan kitabı alıyoruz...161.Safayı açıyoruz...5.cümleyi okuyoruz..Ve blogda paylaşıyoruz...


KİTABIN ADI VE YAZARI => DOKTOR MEHMET ÖZ (SİZ GENÇ KALIN)


Yavaş yavaş derin bir soluk alın bunu yaparken yerde yatıyor olmanız önemlidir,çünkü ayağa kalkarsanız abartılı bir göğüs genişlemesiyle yalancı bir derin soluk alma ihtimaliniz yüksektir,göğsünüzü doğal biçimde dolduramazsınız...


Şimdi benim 5 kişiyi mimlemem gerekiyormuş..Annemin arkadaşları arasından seçiyorum.Cevaplarsanız sevinirim...







30 Ocak 2009 Cuma

ANNEMDEN GELEN İLK MİMİM





YAPTIĞIM 4 İŞ


1-)ÖĞRENCİ OLMAK

2-)FUTBOL OYNAMAK

3-)WEB TASARIMI VE BİLGİSAYR PROGRAMCILIĞI YAPMAK

4-)ANNEMİN BLOGU İÇİN AMATÖR FOTOĞRAFÇILIK YAPMAK :-)


DEFALARCA İZLEMEKTEN SIKILMAYACAĞIM 4 FİLM


1-)GEÇMİŞİN İNTİKAMI

2-)KUTSAL DAMACANA

3-)RECEP İVEDİK

4-)MATRİX


YAŞADIĞIM 4 YER


1-)İSTANBUL

2-)ADANA

3-)CEYHAN

4-)BURSA


İZLEDİĞİM 4 TELEVİZYON PROGRAMI


1-)ANINDA GÖRÜNTÜ SHOW

2-)ÇOK GÜZEL HAREKETLER BUNLAR

3-)BEYAZ SHOW

4-)50 SARIŞIN :-)


TATİL İÇİN GİTTİĞİM 4 YER


1-)BODRUM

2-)KUŞ ADASI

3-)ANKARA

4-)ADANA (AMA NERESİNİ GEZDİĞİMİ BENDE BİLMİYORUM)


EN SEVDİĞİM 4 YEMEK


1-)PİZZA

2-)İSKENDER

3-)KÖFTE

4-)PİLAV


HEMEN ŞİMDİ OLMAK İSTEDİĞİM 4 YER


1-)MİAMİ (AMERİKA)

2-)LONDRA (İNGİLTERE)

3-)AMSTERDAM(HOLLANDA)

4-)LAS VEGAS (AMERİKA)


BİR YAĞMUR DAMLASI OLSAYDIM DÜŞMEK İSTEDİĞİM 4 YER


1-)MİAMİ KUMSALI :-)

2-)MATEMATİK KİTABI :-)

3-)50 SARIŞININ ORTASI :-)

4-)ANADOLU ATEŞİ


BENİMDE 5 KİŞİ SOBELEMEM GEREKİYORMUŞ.






5-)BENİ YENİ İZLEMEYE ALAN MALLA

28 Ocak 2009 Çarşamba

DÜNYANIN 7 HARİKASI


ARTEMİS TAPINAĞI

Bizanslı Philon "Babil'in asma bahçelerini, Olimpos'taki Zeus Heykelini, Rodos Kolossusu'nu, yüksek piramitlerin kudretli işçiliğini ve Mausoleus'in mezarını gördüm. Ama bulutlara doğru yükselen Efes'teki tapınağı gördüğümde, diğerlerinin tümünün gölgede kaldığını hissettim." diye yazmıştı.

Tanrıça Artemis adına ilk türbe M.Ö.800'lü yıllarda Efes'teki nehrin yakınındaki bataklık kıyıya yapılmıştı. Bazen Diana da denen Efes tanrıçası Artemis, Yunan Artemis'iyle aynı değildi. Yunan Artemis'i av tanrıçasıydı. Efes Artemis'i ise belinden omuzlarına kadar birçok göğüsle resmedildiği gibi verimlilik, bereket ve doğurganlık tanrıçasıydı.

Bu eski tapınakta muhtemelen Jüpiterden düşen bir meteorit olduğu düşünülen kutsal birtaş vardı. Tapınak, sonraki yüzyıllarda birkaç kez tahrip olmuş ve yeniden inşaa edilmiştir. M.Ö.600'lerde Efes şehri büyük bir ticaret limanı haline geldi ve Chersiphron adlı bir mimar yüksek taş kolonları olan yeni ve büyük bir tapınak inşaa etti.

Lidya kralı Croesus, M.Ö.550'de Efes'i ve Anadolu'daki diğer Yunan şehirlerini fethetti. Bu savaş sırasında mabet tahrip oldu. Croesus, mimar Theodorus'a daha öncekilerin hepsini gölgede bırakan yeni bir mabet yaptırdı. Yeni tapınak öncekinin 4 katı büyüklükte 90 metre yükseklikte ve 45 metre genişlikteydi. Masif bir çatı, yüzden fazla taş sütunla destekleniyordu.

M.Ö. 356'da Herostratus adlı biri tarafından çıkarılan bir yangında yanarak tahrip oldu. Bundan kısa bir süre sonra o günün en ünlü heykeltraşı olan Scopas'lı Paros tarafından yeni bir mabet yapıldı. Romalı tarihçi Pliny'ye göre yeni tapınak, 130 metre uzunlukta ve 68 metre genişlikteydi. Tavanı, yükseklikleri 18 metre olan 127 adet sütun destekliyordu. İnşaat 120 yıl sürmüştü. Büyük İskender M.Ö.333'de Efes'e geldiğinde tapınağın inşaası hala devam ediyordu.


BABİL'İN ASMA BAHÇELERİ

M.Ö. 450'li yıllarda tarihçi Herodot "Babil, yeryüzünde bilinen bütün diğer şehirlerin ihtişamını aşar." demiştir. Herodot, şehrin dış duvarlarının 80 kilometre uzunlukta, 25 metre kalınlıkta ve 97 metre yükseklikte olduğunu ve 4 atlı bir arabanın gezinmesine uygun olduğunu belirtmiştir. İç duvarlar, dış duvar kadar kalın değildi. Duvarların içinde som altından yapılmış büyük heykeller bulunan kaleler ve tapınaklar vardı. Şehrin içinde ünlü Babil Kulesi vardı. Bu kule, Tanrı Marduk'a yapılan bir tapınaktı ve cennete ulaşmak için göğe doğru yükseliyordu.

Babil, M.Ö. 605'den itibaren 43 yıl hüküm süren kral Nebuchadnezzar tarafından yapılmıştır. Daha zayıf bir rivayete göre ise M.Ö. 810 yılından itibaren 5 yıl hüküm süren Asur kraliçesi Semiramis tarafından yapılmıştır.
Bahçeler Nebuchadnezzar'ın sıla hasreti çeken karısı Amyitis'i neşelendirmek için yapılmıştı.Amytis, Medes kralının kızıydı ve iki ülkenin müttefik olması amacıyla Nebuchadnezzar ile evlendirilmişti. Onun geldiği ülke yeşil, engebeli ve dağlıktı. Mezopotamya'nın bu dümdüz ve sıcak ortamı onu depresyona itmişti. Kral, karısının sıla hasretini gidermek için onun memleketinin bir benzerini yapmaya karar verdi. Yapay dağlar ve suların akacağı büyük teraslar yaptırdı.

Yunanlı coğrafyacı Strabo'nun M.Ö. birinci yüzyıldaki tanımlamasına göre, bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat nehrinden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Zincir pompa, biri yukarıda, diğeriyse su kaynağında bulunan iki büyük volana gerili, üzerinde kovalar bulunan bir sistemdi. Nehirden dolan kova yukarıya çıkıyor içindeki suyu havuza boşaltıp tekrar nehre dönüyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu.

Yunanlı tarihçi Diodorus'a göre bahçeler yaklaşık 120 metre genişlikte ve 120 metre uzunluğunda ve 25 metre yüksekliğindeydi.

İstilalar yüzünden sönmeye başlayan şehir, özellikle Pers Kralı Keyhüsrev'in Babil'i fethetmesinden sonra sönmeye başlamış, M.S. 5 ve 6. yüzyıllarda kumlara gömülmüş ve bir kum dağı haline gelmiştir. Bu şehrin, içindeki tapınakların ve asma bahçelerin kalıntıları ancak 20. yüzyılda yapılan kazılarla meydana çıkarılabilmiştir.


İSKENDERİYE FENERİ

Mısır'da İskenderiye Limanı'nın karşısındaki Pharos Adası üzerine yapılmıştı. Romalılar Mısır'ı ele geçirdikten sonra burada Ptolemaios (Batlamyus) olarak anılan bir devlet kurmuşlardı. İnşaası M.Ö. 285-246 yılları arasında süren Fener, bu devletin ilk iki kralı Ptolemy-Batlamyus-Soter ve Ptolemy tarafından yaptırılmıştı.

Kaidesi ile birlikte 135 metre yüksekliğinde olan fener, beyaz mermerden yapılmıştı. Tepesinde bulunan, tunçtan yapılmış büyük bir ayna 70 kilometre uzaklıktan görülüyor ve limana giren gemilere rehberlik ediyordu.

Üç bölümden oluşan fenerin mimarı Knidos'lu Sostratus'tur. Alt bölümü dikdörtgen şeklinde ve yaklaşık 55 metre yüksekliğindeydi. Orta bölüm, yukarıya doğru giden rampası olan bir silindir şeklindeydi. Yaklaşık 27 metre yüksekliğindeydi. Üst bölüm ise silindir şeklindeydi ve üzerinde alevin bulunduğu bir odası vardı.

İskenderiye Feneri, antik çağın yedi harikası içinde günlük yaşam için kullanılan tek eserdir. Ayrıca yedi harikanın ve gelmiş geçmiş deniz fenerlerinin en yüksek olanı da bu fenerdir.

Üst kısmı M.S. 955 yılında bir deprem ve fırtınada kopan fenerin gövde kısmı da 1302'de başka bir depremde yıkıldı. 1500 yılında ise bu yapıya ait kalıntılar tamamen yokoldu.

Üzerinde inşaa edildiği adadan dolayı Pharos olarak anılmış ve bu kelime bir çok dile yerleşmiştir. İspanyolca, Fransızca ve İtalyancada Pharos, deniz feneri anlamına gelmektedir. Yıkılmadan önce yapılan resimleri, dünyadaki deniz fenerlerine yüzlerce yıldan beri örnek olmuştur.



PİRAMİTLER

Herbiri 20 ton olan taşlardan inşa edilmiştir. Ve bu taşları temin edebilecek en yakın mesafe yüzlerce kilometre uzaklıktadır.

Piramit kimin adıyla yapıldıysa, onun mumyasının bulunduğu odaya, yılda iki kez güneş girmektedir. Doğduğu gün, tahta geçtiği gün.

Giza'daki üç piramit aralarinda bir Pisagor üçgeni olacak şekilde düzenlenmişlerdir. Bu üçgenin kenarlarının birbirlerine göre orani 3:4:5'dir.
Büyük piramidin tepesi Kuzey kutbunu, çevresi ekvatorun uzunluğunu temsil eder. Ve iki uzunluk aynı kıyasa uygunluk gösterir.

Giza'dan geçen boylam, dünyanın denizleriyle anakaralarını iki eşit parçaya böler. Bu boylam ayrıca, kara üstünden geçen en uzun kuzey-güney yönlü boylam olup, bütün yer kürenin uzunluğuna ölçümünde doğal sıfır noktasını oluşturur.

Piramidin yüksekliğiyle, çevresi arasındaki oran, bir dairenin yarı çapıyla çevresi arasındaki orana denktir. Dört kenarlar dünyanın en büyük ve çarpıcı üçgenleridir.

Büyük Piramit'in tabanının yüzeyi, anıtın yarısının iki katına bölündüğünde pi=3,14 sayısı elde edilir.

Büyük Piramit'in dört yüzeyinin toplam yüzölçümü, piramit yüksekliğinin karesine eşittir.

Büyük Piramit, dört ana yöne göre düzenlenerek inşa edilmiştir.
Piramit dev bir güneş saatidir. Ekim ortasıyla Mart başı arasında düşürdügü gölgeler mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösterirler. Piramidi çeviren taş levhaların uzunluğu bir günün gölge uzunluğuna eşittir. Bu gölgelerin taş levhalar üstünde gözlenmesiyle günün 0,2419 bölümünde yılın uzunluğu hatasız olarak saptanabiliyordu.

Büyük Piramit'le dünyanın merkezi arasındaki uzaklık, Kuzey kutbuyla arasındaki uzaklığa eşittir ve bu mesafe, kuzey kutbuyla dünyanın merkezi arasındaki uzaklığa eşittir



RODOS HEYKELİ

Rodos'un ilk sakinleri olan Dor'lar, Argos'tan gelen denizci bir kavimdi ve güneş ilahı olan Helios'a taparlardı. Dor'lar Rodos'ta en parlak devrini M.Ö. 3. asırda yaşayan bir medeniyet kurdular. Mısır ve Fenike'nin ürünlerini alıp satarak zengin oldular. Adayı kültür-sanat merkezi, güzel konuşma ve felsefe okulu haline getirdiler.

Dor'lar, Makedonya Kralı Demetrios'la yaptıkları bir savaşı kazandıktan sonra, zafer anıtı olarak ve ilahları Helios'a şükran borçlarını ödemek için, Rodos limanının girişine büyük bir Helios heykeli yaptılar. M.Ö.281-280 yılında yapılan 32 metre yüksekliğindeki bu tunç heykel, elinde bir meşale tutuyordu. Bu haliyle Newyork limanındaki Hürriyet Heykeli'ni andırıyordu.
Rodoslular bu heykelin kendilerini ve adayı koruduğuna inanırlardı. Bu nedenle her yıl "Helicia" denilen şölenler düzenler, bu heykelin dibinde dört atlı bir arabayı denize atarlardı. İnanışlarına göre, Helios böyle bir arabayla dünyayı dolaşarak insanları gözetlerdi.

Rodos heykeli ancak 50 yıl ayakta kalabilmiş ve M.Ö. 223 yılında bir depremde yıkılmıştır. Rodos Kolossosu da denilen bu anıtın heykeltıraşı Lindos'lu Khares'ti. Lindos, Rodos adasının üç büyük kasabasından biridir


OLİMPOS'TAKİ ZEUS HEYKELİ

Eski zamanlarda Yunanlılar'ın en büyük festivali, "Tanrıların Kralı Zeus" onuruna düzenlenen Olimpiyat Oyunlarıydı. Bugünkü Olimpiyat oyunlarına benzeyen bu müsabakalarda Anadolu, Suriye, Mısır, Yunanistan ve Sicilya'dan atletler yarışırlardı. Olimpiyatlar ilk kez M.Ö. 776'da başladı. Oyunlar 4 yılda bir düzenleniyordu ve Yunan şehir devletlerinin bütünlüğünü sağlamaya yardımcı oluyordu. Yunanlılar, Yunanistan'ın batı kıyısında Peloponnesus denen bölgedeki Olimpos'ta Zeus adına bir tapınak yaptırmışlardı. Kutsal oyunlar süresince, şehir devletleri arasındaki savaşlar kesiliyor ve oyunlar için Olimpos'a (Olympia) gidecekler için güvenli bir geçiş imkanı sağlanıyordu.
Oyunların yapıldığı yerde bir stadyum ve kutsal bir koruluk vardı. Yunanlılar ilk zamanlarda basit bir yapısı olan tapınağın yerine, zaman içinde oyunların öneminin artmasıyla, yeni ve tanrıların kralının adına yaraşır bir tapınak yapmak istediler. Bunun için Elis'li Libon yeni bir tapınak yapmaya başladı ve M.Ö. 456'da Zeus tapınağı bitirildi.

Tapınak dikdörtgen bir platform üzerine inşaa edilmişti. Binanın yanlarında yeralan 13 adet büyük sütun, tavanı destekliyordu. Her köşede 6 adet sütun vardı. Üçgen şeklindeki tavan heykellerle doldurulmuştu. Kolonların üzerindeki pedimentler, Heracles'in heykelleriyle süslüydü. Tapınağın içerisinde tanrıların kralı Zeus'un görkemli bir heykeli yeralıyordu.

Heykeli, Atina'daki Parthenon tapınağı için Athena heykelini yapan Phidias yapmıştır. Heykel tapınağın batı ucuna yerleştirilmişti. 7 metre genişlikte ve yaklaşık 12 metre yüksekliğindeydi. Zeus, özenle hazırlanmış tahtında oturur şekildeydi. Başı neredeyse tavana değiyordu. Sağ elinde zafer tanrıçası Nike'ı tutuyordu. Sol elindeyse üzerinde çeşitli metallerden kakmalar olan ve üzerinde kartal olan bir hükümdar asası vardı. Altın, abanoz, fildişinden yapılmış olan ve değerli taşlardan kakmaların bulunduğu Zeus'un oturduğu taht, heykelin kendisinden daha etkileyiciydi. Üzerinde, Yunan tanrılarının ve sfenks gibi mistik hayvanların oyma figürleri yeralıyordu.

Heykelin derisi fildişinden, sakalı, saçları ve elbisesi altındandı. Tasarım, bir ahşap çerçeveye altın ve fildişi levhaların tutturulmasıyla yapılmıştı. Olimpos'un havası çok fazla nemliydi. Bu yüzden fildişi levhaların çatlamaması için tapınağın altındaki özel bir havuzda bulundurulan bir yağ ile sürekli yağlanıyordu.

Roma imparatoru Theodosius I, M.S.255 yılında, bir dinsiz adeti olduğu gerekçesiyle olimpiyatları durdurdu. Daha sonra zengin Yunanlılar, heykeli Bizans'a taşıdılar. Heykel, M.S.462 yılında çıkan bir yangında yokoldu.
Olimpos'ta 1829'da Fransızlar tarafından burada bulunan bazı heykel parçaları Paris'te Louvre müzesinde sergilenmektedir.

Bugün, bölgedeki stadyum restore edilmiştir. Zeus tapınağıyla ilgili birkaç sütun haricinde hiçbir şey kalmamıştır. Heykel ise tamamen yokolmuştur. Ancak, o döneme ait bulunan paralar üzerindeki resimlerden, mabedin şekli hakkında ipuçları elde edilebilmiştir.


MAUSELEUM

Plinius'un bildirdiğine göre, dünyanın yedi harikasından biri sayılan Mausoleum,
M.Ö. 350 de Mausolos için karısı Artemisia tarafından yaptırılmıştır. "Farklı cephelerin süslemeleri ve mükemmelliği birbirini taklit eden farklı sanatcılar tarafından ele alındı. Leochares, Bryaxis, Skopas ve bazılarının düşündükleri gibi Timotheus'un sanatlarının seçkin mükemmelliği o yapıya dünyanın yedi harikası arasında ün kazandırdı." Antik yazarlardan Vitrivius böyle söylüyor. Romalı tarihci Plinius'a göre pteron kare şeklindeydi ve çevresinde 36 tane ion stili sütun vardı. Her sütun arasında bir heykel dikiliydi. Pterondaki kabartmalar Amazonlarla Yunanlıların savaşını gösteriyordu. Pteron üzerinde yirmi basamaklı bir piramit vardı. Piramit beyaz paros mermerindendi. İskenderiye limanının karşısında bulunan paros adasından özel seçilmişti. En üstte quadrika (dört atlı araba) bunun üzerinde ise Mausolos ve Artemisia'nın heykelleri bulunuyordu. Tüm istilalara ve doğal afetlere karşın Mausoleum İS. 1406 yılına dek ayakta kalmayı başarmıştır. Ta ki Alman mimar Schegelholt tarafından yapılan St. Peters kalenin yapımına dek. Bu zamana kadar 1500 yıl ayakta kaldı. Sadece basamakları görünen yapının derinlerine giderek elde ettikleri mermeri yakıp kireç yaptılar. Bazı kabartmalar duvar taşı olarak kullanıldı. Bazılarının üzeri silinerek oymalar kazındı. 1875 de Sir C. Newton kazılara başlar, bazı friz ve Mausoleon ile Artemision'un heykellerini ve büyük aslan heykelleri İngiliz Britich Museum'a taşındı. Mausoleum'un yapımı yarılandığında Halikarnassos'un parası biter ve geri kalan bölümler özveri ile yapılır. Neyazık ki şu an yapının yerinde görülecek hiç bir şey yoktur. Bu ünlü yapı Halikarnassos'un diğer karia kentlerinden daha fazla tanınmasını sağlamıştır. Rahip Eustatius 12.yy da "Homeros üzerine açıklamalar" adlı eserinde Mausoleum için ölümsüz pırlanta sıfatını kullanır.

18 Ocak 2009 Pazar

BİRAZ NOSTALJİ BİRAZ MUTLULUK KATALIM

Merhabalar..Bugün biraz nostalji yapmak istedim.Kimimizin hayatında çok öenmli yer tutan sanatçılar olacak bu başlık altında,kimimizin ise işte örnek bir insan dediği duayenler.Fazla söze görek yok..Sizi resimlerle ve kendi cümlelerimle bir zaman yolculuğuna çıkartıyorum..Hazırmısınız?BUYRUN!!!!

Evet..Münir özkul..Unutulmaz filmleriyle,örnek kişiliğiyle yeşilçam'ın unutulmaz aktörü..Sizleri bilemem ama benim en çok sevdiğim aktörler arasında ilk sırada yer almaktadır MÜNİR ÖZKUL...

Esin engin..Yeşilçam'ın kadife sesli sanatçısı.Bence türkiye'nin gelmiş ve geçmiş en nadide sesli sanatçıları arasında.SEVEN NE YAPMAZ adlı şarkısıyla hayatımda en önemli sanatçılardandır..

Şeker mi şeker,tatlı mı tatlı,sevimli mi sevimli..ADİLE NAŞİT..O peri masallarında anlatılan periler kadar iyi yürekli bir insandı..Şimdi aramızda değil fakat kendisini rahmetle anıyoruz...

ZEKİ MÜREN...Kadife sesli duayen..Türkiye'nin unutulmaz efsanesi..Birçok unutulmaz eserin sahibi ve seslendiricisi..Kelime bulamıyorum mazur görün.

O zamanların en büyük komedi ustası..Hayatı boyunca insanları güldürmüş bir duayen.KEMAL SUNAL

Müziğin babası diyebleceğim fakat onların arasında birçok isim bulunan kişi...BARIŞ MANÇO.

Yeşilçam'ın ince bıyıklı,endamlı starı AYHAN IŞIK...
Komedi ustası,Turist ömer karakteri ile gönlümüze taht kurmuş insan..SADRİ ALIŞIK..

Evet sevgili büyüklerim ve arkadaşlarım..Benim görevim burda bitti..Umarım biraz olsun eskilerden birşeyler çağrıştırabilmişimdir..Sevgiler

16 Ocak 2009 Cuma

ÇOK SEVGİLİ HANIMEFENDİLERDEN RİCAMIZDIR

ERKEKLERİN KADINLARDAN RİCASIDIR (Yakarış)

* Pembe dizilerdeki sahte aşk nağmelerini bizden duymaya çabalamayın, çünkü onlar gerçekten rol yapıyor ve kabak bizim başımıza patlıyor.

* Bir SMS gönderdiğiniz zaman ilk 10 saniyede cevap gelmeyince ikinci SMS'te 'Orda mısın???' diye sormayın. Kesinlikle oradayızdır..!

* Mağazada gelinliklere bakıp 'Aaaa ne güzeeel' dediğinizde onun bizim için bir anlamı yoktur. Bizi duygusuzlukla suçlamayın. Gelinlik sadece kızların hayalidir erkeklerin değil!!!

* Saçlarınızı boyattığınızda bunu fark edemezsek anlayın ki yakışmamıştır ve bu bizim suçumuz değildir.

* Çoğu erkek ısrardan ve bir şeyi ikinci kez duymaktan nefret eder; mutlaka ilk söylediğinizi anlamışızdır ama işimize gelmiyordur, lütfen bize geri zekalı muamelesi yapmayın.

* Alışveriş yapmak hiç zevkli değildir ve asla zevkli olmayacaktır.

* 'Beni seviyor musun?' diye sormayın. Emin olun ki sevmiyor olsak yanınızda bir saniye bile durmayız…

* Bizden sizinle aynı üzüntüyü yaşamamızı ve size tuvalete kadar eşlik etmemizi beklemeyin, o sizin kız arkadaşlarınızın görevidir.

* Bir yere gittiğimizde, hangi kıyafeti giyerseniz giyin, size çok yakışıyor. Yemin ederiz. O yüzden bir daha sormayın.

* Biz erkekler gerçekten basitizdir.
Mesela sizden ekmeği getirmenizi istiyorsak, aslında sadece acıkmışızdır ve sadece ekmeği getirmenizi istiyoruzdur. Bundan 'ekmek niçin masada değil' diye bir iğneleme yaptığımız sonucunu çıkarmayın, zira tüm erkekler edebiyatçı değildir…

* Eğer farkında olmadan 2 değişik şekilde anlayabileceğiniz bir şey söylemişsek, ve bunlardan biri kötü ve sizi üzecekse, kesinlikle diğer anlamında söylemişizdir, boşuna bizi sıkıntıya sokmayın…

* Biz farklı anlamlar taşıyan dolaylı, mecazlı soruları anlamayız. Ne istiyorsanız doğrudan söyleyin ve bizi yormayın… * Eğer şişmanladığınızı düşünüyorsanız, ki büyük ihtimalle şişmanlamışsınızdır. Bize sormayın, cevap vermeyi reddediyoruzdur.

* En karmaşık durumda bile bizim için temel kural şudur: 'En kolayını seç'. Bizden komplike şeyler beklemeyin.

* Erkekler genelde sadece ana renkleri görürler. Mesela, şampanya bir renk değil, bir içkidir bizim için.Sarımsı Yeşil, Açık Yeşil Likör yeşili, Çimen Yeşili, Kireç Yeşili, Yay Yeşili, Orta Deniz Yeşili.. Yukarıda saydıklarınız hepsi yeşil işte..!
Lütfen bizi zorlamayın..?

* Erkeklerin çoğunun en fazla 3 çift ayakkabısı vardır. O yüzden 30 çift ayakkabınızdan hangisinin kıyafetinize uyacağını bilmiyoruzdur, lütfen sormayın. Ayrıca uyum diye bir şey yoktur, ve sırf uyum için giyeceğiniz şeyleri 1 hafta önceden tasarlamanız tamamen sizin takıntınızdır. Mavi kotun üstüne her renk ve desen kazak giyilebilir.

* Kırmızı tokanız varsa, sırf bu tokaya uyum sağlasın diye kırmızı takım elbise almak için bize mağazaları dolaştırmayınız.. Lütfeen..!

* Cuma + Cumartesi + Pazar = Bol yemek ve mutfak gerçekliğinin icrasıdır…

* Bizi anlamaya çalışın; ancak bizi anlama işini lütfen fazla abartmayın, çünkü çok kolay anlaşılır erkekler.

* Evi temizleyip yorulduktan sonra, yüzünüze bakılmayacak haldeyseniz, yaptığınız temizliğin bizim için bir anlamı yoktur, takdir beklemeyin. Temiz bir evden ziyade bakımlı görünen bir kadınla bir evi paylaşmak daha anlamlıdır…

* Ev işlerinden sonra yattığınız yerde sızıp kalıyor, ve her türlü kur çabasına yorgunum diyorsanız bu bizi bozar… Bir erkeğe temiz evden önce temiz bir eş, ve hatta sadece bir eş lazımdır. Temizlik bir temizlikçi tarafından da yapılabilir, ama bazı şeyler temizlikçi ile yapılmaz… Yapılmamalı da. Bizi zorlamayın..!

* Aylarca süren baş ağrıları baş ağrısı olamaz, mutlaka bir doktora gidin.

* Size 'neyiniz var' diye sorduğumuzda, 'hiç bir şeyim yok!!!' derseniz size inanırız, bizim için olay bitmiştir. O yüzden bir şeyiniz varsa doğrudan söyleyin sonra bizi anlayışsız durumuna düşürmeyin…

* "Canım sıkılıyor hiç dışarı çıkmıyoruz hep evdeyiz farkındamısın" diye sormayın farkındayızdır. Sadece nereye gitmek istediğinizi söyleyin, bizi yormayın...

* 30 civarında ayakkabınız ve dolaplar dolusu elbiseniz varken bizi iflas ettirmek bir sevgi gösterisi değildir.

NOT: Bunu tanıdığınız tüm kadınlara yollayın; bir kere de olsa erkekleri anlasınlar. Mümkün olduğu kadar çok erkeğe de yollayın ki, onlar da yalnız olmadıklarını bilsinler…
ANNEME GELEN MAİLLERDEN ALINMIŞTIR...

11 Ocak 2009 Pazar




SEMİH SAYGINER (DÜNYANIN EN İYİ BİLARDOCUSU)


Merhabalar..Bugün size en beğendiğim,örnek kişiliğiyle herkezin tanıdığı bir sporcudan bahsetmek istiyorum..Adı SEMİH SAYGINER..12 KASIM 1964 İZMİT'te dünyaya geldi..6 Çocuklu aile'nin beşinci çocuğuydu SEMİH..

Anne ve babasını trafik kazasında kaybetmesinin üzüntüsüyle okula ara veren Saygıner, sonradan dışardan sınavları kazanıp liseyi bitirmeyi denediyse de okul hayatına devam edemedi. Bilardoya ilgisi bu dönemde başlayan Saygıner, ilk başarısını 1981’de katıldığı İstanbul Bilardo Şampiyonası’nda 1. olarak kazandı. Arka arkaya turnuvalara katılmayı sürdürmesine rağmen, maddi sebeplerden dolayı hız kesmek zorunda kaldı ve abisiyle birlikte bir süre onun inşaat firmasında çalıştı. Askerliğinin ardındansa profesyonel olarak bilardoya devam etme kararı aldı ve İstanbul’da bir bilardo salonunda iş buldu. 1988’de Türkiye’de yapılan ve uluslararası arenadaki ünlü isimlerin de katıldığı bir gösteri turnuvasında kendini gösterme şansı yakaladı.

1991 German Open turnuvasındaki başarısıyla 9.luğa yükselen Saygıner, aynı yıl düzenlenen İstanbul Efes Pilsen Grand Prix’inde de 9. oldu. Ardından 1992’de Almanya’da yapılan Berlin Dünya Şampiyonası’nda son oynadığı maçta, Dünya 3 Bant Bilardo Şampiyonu Raymond Ceulemans'ı 3-0 yenerek dünya 8.si oldu. Saygıner, 1993’te Berlin’de Dünya 3.sü olarak Dünya Klasmanı'nda altıncılığa kadar yükseldi.

Semih Saygıner, 1994 yılında Belçika’da düzenlenen Gent Dünya Şampiyonası’nda 1.ci olarak ilk Dünya Kupası'nı kazandı. Bu başarısıyla Dünya Klasmanı’nda 3.lüğe yükselen Saygıner 2 dünya rekoru kırdı. Daha sonra yeniden kırılan bu rekorlar şöyleydi:

1994 - 45 sayı 11 vuruş - 4.090 ortalama (3 Set)

1994 - 50 sayı 14 vuruş - 3.571 ortalama (3 Set)

Yine 1994 yılında Saygıner, bilardonun en önemli ligi olarak bilinen Hollanda Takımlar Ligi’ne transfer oldu. 1998’de Antalya, Kemer’de yapılan Dünya Bilardo Şampiyonası’nda (3 bant) finalde Hollanda’lı Cerwin Walentijn’i yenerek 1. oldu. 2003’de Mönchengladbach, Almanya’daki Dünya Bilardo Takım Şampiyonası’nda Tayfun Taşdemir’le birlikte finalde Yunan takımını yenerek Şampiyon oldu.

Toplamda 25 Defa Türkiye Grand prix şampiyonu olan Saygıner, 3 bantta 14 kez Türkiye Şampiyonu oldu. Karambolde 10 kez Türkiye Şampiyonu olurken, Cadre 47/2’de ve tekbantta da birer kez Türkiye Şampiyonluğu başarısını yakaladı.

Çeşitli yerlerden yılın sporcusu ödülüne layık görülen Saygıner, 7 Şubat 2004’te de Antwerp, Belçika’da 2003 Yılının En İyi Bilardo Oyuncusu seçildi. 2006’da UMB’nin (Union Mondiale de Billard) dünya oyuncular listesinde 8. sırada bulunan oyuncu, 3 yıl boyunca Potekiz Ligi’nde FC Porto Bilardo Takımı’nın kaptanlığını yaptı. 2005’de F.C.Porto takımı ile Avrupa Kulüpler Şampiyonası’nda bronz madalya kazandı. 2006 Avrupa Şampiyonası'nda gümüş madalya kazanırken, aynı yıl Avrupa Kulüpler Şampiyonası'nda 2.liğe sahip oldu.

Semih Saygıner, 1995’de bilardo oyuncusu Aygen Berk ile evlendi. Bayanlar Türkiye Şampiyonluğu bulunan Berk, aynı zamanda Türkiye Bilardo Federasyonu kurucu üyesi. Türkiye’de bilardonun sevilmesinde ve hızla yaygınlaşmasında büyük payı bulunan Saygıner de 1996-1997 yılları arasında bilardo federasyonunun başkanlığını yürüttü.

Dünya bilardo camiasında 'Mr. Magic' ve 'the Turkish Prince' lakaplarıyla anılan Saygıner’in, Bilardo Literatürü'ne geçmiş 42 özel vuruş tekniği var. Başarılı oyuncu Hollanda Ligi’nde oynamaya devam ediyor.

Kazandığı Turnuvalar ve Diğer Dereceleri

1994 Dünya kupası şampiyonu (Gent-Belçika)

1994 Olimpiyat meşalesi ödülü (İstanbul-Türkiye)

1994 Dünya Kupaları serisi 3.sü (6 ayak)

1995 Kore açık üçbant turnuvası şampiyonu (Suwon-Kore)

1995 Mersin uluslararası turnuva şampiyonu (Mersin-Türkiye)

1996 Mersin uluslararası turnuva şampiyonu (Mersin-Türkiye)

1998 Dünya kupası şampiyonu (Göynük-Türkiye)

1998 Dünya kupası 2.si (Antwerp-Belçika)

1998 Hollanda uluslararası turnuvası şampiyonu (Zundert-Hollanda)

1999 Dünya kupası 2.si (Lasvegas-ABD)

1999 Amerika açık üçbant turnuvası şampiyonu (San Jose-ABD)

1999 Hollanda Grand prix şampiyonu (Barendrecht-Hollanda)

1999 Avrupa şampiyonu (Porto-Portekiz)

2000 Dünya Kupaları serisi (5 ayak)2.si

2000 Danimarka açık üçbant turnuvası şampiyonu (Danimarka)

2000 Amerika açık üçbant turnuvası şampiyonu (Boston-ABD)

2000 Amerika açık üçbant turnuvası şampiyonu (Atlanta-ABD)

2000 Meksika açık üçbant turnuvası şampiyonu (Mexico city-Meksika)

2000 Metropol Elmas kupası şampiyonu (Antwerp-Belçika)

2000 Avrupa şampiyonası 2.si (Madrid-İspanya)

2000 Dünya kupası şampiyonu (Bogota-Kolombiya)

2000 Yunanistan açık üçbant turnuvası şampiyonu (Atina-Yunanistan)

2000 Japonya kupası şampiyonu (Tokyo-Japonya)

2001 Dünya kupası şampiyonu (Bogota-Kolombiya)

2001 Metropol Elmas kupası şampiyonu (Antwerp-Belçika)

2002 Avrupa kulüpler şampiyonu (Hollanda Ligi Vanwanrooij bilardo takımı ile)(Oporto-Portekiz)

2002 Japonya kupası şampiyonu (Tokyo-Japonya)

2003 Dünya kupası şampiyonu (Lasvegas-ABD)

2003 Dünya şampiyonu (Valladolid-İspanya)

2003 Milli takımlar Dünya şampiyonu (Tayfun Taşdemir'le birlikte) (Almanya)

2003 Zaman gazetesi yılın sporcusu özel ödülü (İstanbul-Türkiye)

2004 Milli takımlar Dünya şampiyonu (Tayfun Taşdemir'le birlikte)(Viersen-Almanya)

2004 Dünya kupası şampiyonu (Atina-Yunanistan)

2004 Dünya Kupaları serisi (5 ayak) 2.si

2004 Dünya'da yılın oyuncusu ödülü (Antwerp-Belçika)

2004 Süper kupa şampiyonu (Antwerp-Belçika)

2004 Milliyet gazetesi yılın sporcusu özel ödülü (İstanbul-Türkiye)

2005 Avrupa kulüpler şampiyonası Bronz medalist (Portekiz ligi F.C.Porto takımı ile) (Fransa)

2005 Dünya Oyunları Bronz Medalist (Duisburg-Almanya)

2006 Avrupa Şampiyonası Gümüş medalist

2006 Avrupa Klüpler Şampiyonası 2.liği

9 Ocak 2009 Cuma

FİLİSTİN'E DESTEK


Merhabalar..Uzun bir süredir derslerim nedeniyle blogumla ilgilenemedim fakat çok güzel bir yazıyla yazılılarımın sonunda aranıza dönmüş bulunmaktayım..Çok üzüldüğüm bir konu son günlerdeki İSRAİL-FİLİSTİN olayı..İnanın benim yaşımdaki gençler umursamazken oradaki ölen binlerce insan yüzünden içimiz parçalanıyor..Neyse şimdi sizi yazımlar başbaşa bırakıyorum..


GAZZE'yim ben...Yıkık, harap, mağrur ve asi...

Medeniyet denilen arsız yalanın tekzibi...
İşgale uğradım, yağmalandım, kana bulandım.
Evlatlarım ceset ceset yatar caddelerimde...
....dünyanın gözleri önünde...
Sofrasında yer aradığınız bir ziyafetin zor lokmasıyım.
Barbarların istilası karşısında Şark'ın nefs-i müdafaasıyım.
Bayramdı. Çatışma vardı. Cuma sabahı camide vuruldum.
Yerde can çekişirken bulundum. Yaradan'ın evinde, Yok - eden vardı o gün...
Aradıklarını söyledikleri kitle - sel imha silahlarıyla geldiler.
Kafama nişan alıp, beynimi deldiler.
Dağıldı kafam, parçalandı yüzüm.
Kızıla kesti dayandığım duvar; Kendi kanıma gömüldüm.
Tanırsınız beni...
Vietnam'da beynine kurşun sıkılan da bendim;
Filistin'de taşlarla kolu bacağı kırılan da...
İzmir'de ilk kurşunu atan da...
Hepsinde suçum aynıydı:
İşgalciye karşı ülkemi savunuyordum.
Ve kanlar içinde yattığım yerden dünyaya, unuttuğu bir yemini, "isyan"ı
hatırlatıyordum.
Fakat ne mümkün!
Katilim, benden çok önce dağıtmış dünyanın beynini...
Kara bir perde inmiş Ademoğullarının gözüne...
Görmüyor, duymuyor, ses vermiyor.
Susuyor riyakarca...
Aslan tarafından parçalanan avın artığına göz dikmiş sırtlanların
iştahıyla...
....susuyor, katliama ortak olma pahasına...
Şimdi yalanlar söyleyecekler sana...
"Özgürlük götürdük, onun için öldürdük" diyecekler.
Bir tek yüzüm var, bunun karşısına koyabilecek.
Bu darmadağın, bu delik deşik, bu kanlı yüz, feneri olsun kör
gözlerinizin...
GAZZE adını, zulmün defterine yazın.
Ve asla unutmayın.
Dönerim bir gün; mazlumun ahı gibi çıkar gelirim.
İsyanlarla, sandıklarla... olmazsa, belime sarılmış bombalar, cephane yüklü
kamyonlarla...
"Terörist" diye işitirsiniz manşetlerde adımı yine; büyüğüne tapar, küçüğünü
lanetlersiniz.
Suçlunun savcı, mazlumun sanık olduğu bu sefil mahkemede, adım adım faşizme
gidersiniz.
Ödersiniz bedelini sükutunuzun...
Bir gün pişman olursunuz.
İşte o gün hatırlayın beni:
Ben, GAZZE'yim.
21. asrın kabristanı, insanlığın son kalesiyim.


25 Aralık 2008 Perşembe




Uzanmış koca burun açık denize doğru,
Lacivert ve gri gecenin değerinde.
Karanlıkla başlar bir dünya sevgisi,
Deniz feneri parlar,
Talihe aldırmadan kayalar üzerinde.


Bulutlar birleşir alaca düzlüklerde,
Çöker uzak limanlardan bir sis.
Bir sıkıntı başlar karanlığında kaderin,
Bildirir, yanınca yanınca,
Ömrün neresindesiniz, aşkın neresindesiniz?

Yüreğin mi daralıyor, yıldız ışığında,
Bırak anılar gitsin biraz daha geri.
Ruhu götürmeden vakit yürüyebilir,
Düşün nasıl durmuş sabırla yüzlerce yıl,
Hep bu benekte bu deniz feneri.

Bak deniz savaşlarına, yaşlı korsanlara,
Uçan dalgalara, uyuyan rüzgara bakmış,
Bir tek göz kadar kara ve mavi,
Enginle boş,
Kısmetsiz balıkçılara bakmış.

Saçlarında tuz kokan, ölü kokan bir serinlik,
Yüzünde bir fırtına tadı.
Durursun yorgun, umutsuz,
Birden bir daha yanıp söner, sevinçle titrersin,
Bir şey, belki de yaşaman uzadı.

Yaslıdır dulların ölçülmez özleminde,
Güçlüdür kocaman geceleri taşır.
Delidir, konuşmaz, uyumaz,
Sonrasızlığın iyiliğini bekler, kötü günlerden,
Akıllıdır.

Sarhoş gemilerimiz sallanır sallanır,
Gömülmüş kasırgaların uykusuyla belli,
Kayalar mezarlara benzer enginlerden,
Duyulur sudan göğe kadar,
"Ölüsü kandilli."

Vakit yok olur, zamandan boşalır varlık,
Düşmez burçlardan haber.
Bir uğursuzlukla ağır ve yorgun,
Bütün insanlar bitti sanırsınız,
Deniz feneri gülümser.

22 Aralık 2008 Pazartesi

Ben Ve Hayat





Merhabalar.Ben Çağkan.1991 İstanbul Doğumluyum.Blogu Açma nedenim hem azda olsa bildiklerimi paylaşmak ve sizler sayesinde bilgilerimin üzerine bilgi katmak..Bunların yanında sorunlarınızı konuşmak ve sizlere her konuda yardımcı olmak.

Ben Bir Lise 3 Öğrencisiyim.Aynı zamanda BİLGİSAYAR ile uğraşırım..Derya Sezgin'i tanıyanınız vardır..Deryayla.blogspot.com adlı blogun sahibi Derya Sezgin'in oğluyum.Anneme gerçekten çok özendim..Sizlerle birşeyleri paylaşıyor.Sizlerle konuşuyor.Bence bu çok mutlu edici birşey..Bende bu sebeple annemden'de yardım alarak bu blogu kurdum..Nedendir bilmem fakat bende burada birşeyleri paylaşmamın uygun olacağını düşündüm..Umuyorum ki sizlere azda olsa yararlı olurum..

Hayat...
Hayat nedir sizce?Yaşamak ve yaşamın boyunca iyi,kötü herşeyi görmek mi?Aşık olmak mı?Sevgi dolu olup bu sevgileri paylaşmak mı?Yoksa kocaman bir soru işaretimi?Ben size kendi görüşümü açıklamak istiyorum..Hayat benim için hem kocaman bir soru işareti,hemde talihsizliklerin mutluluğa dönüştüğü kocaman bir boşluk..Neden böyle diyorum bilmek istermisiniz?Benim hayattan beklentim hayatından benden olan beklentisinden çok ama çok daha az..Hayatta gördüğüm geçirdiğim birçok şeyi sanıyorum erken yaşta yaşadım ve ondan böyle düşünüyor olabilirim..Fakat ne olursa olsun yaşam sevinci hiçbirşeye değişilmez..Ben bu hayattaki tek mutluluğum olarak AİLEM'i görüyorum..Ve şahsi düşüncem AİLEM'den ötesi sadece AŞK'tır..Ve aşk dediğinde su gibidir bence..İçtiğin zaman sana yararı olur kafat o su boğazında kalırsa o suyu neden içtim diye pişmanlık duyarsınız.Bence aşk budur..Başta mutlu olmak,sonrasında kaybolmak..

Blogumun ilk yazısı biraz edebiyat biçiminde olmuş olabilir..Fakat ilk yazımda düşüncelerimi yayınlamak istedim..Hepinize yaşam savaşınızda,Aşk maceralarınızda pişman olmamanız dileklerimi iletiyorum...